Saturday, October 20, 2007

Seri Seri Yazilar...

Uzakdoguda baslayip , Almanyada devam ederek Istanbula ulasan 1 senelik yasam kesitimin ozetini yaptigim 12 seri yaziya burdan ulasabilirsiniz. Gecen sene Agustosta radikal bir karar vererek ayrildigim Robert Bosch'taki işimden , bu seneye kadar toplamda 15 farkli ulke, 12 uluslarasi ucus, 1 aydan fazla sureyle kaldigim 7 ayri nokta, Cinli , Alman ve Turkten olusan 3 farkli ev sahibim ve Dunyanin dort bir yanindan tanistigim binlerce insan...Bu zamana kadar ki yazilara ilkinden baslayarak bu blogtan erisebilirsiniz, keyifle okuyan sevgili dostlar, hepinize cok cok tesekkurler.

Turkiyeden ayrilma ve Uzakdogu Gunleri(video)
1.Uzakdoguya gidiyoruz...
2.Tayvan gunleri...
3.Uzakdoguyu kesfederken...
4.Tayvani Geziyorum...
5.Uzaklarda geciyor zaman...
6.Yeni yerlere yelken actim...
Tum videolar

Simdi bir senelik , dil ogrenme , yeni yer ve kulturleri tanima hakkimi bitirip askere gidiyorum.

Bu arada Hurriyet gazetesi üzerinden bu siteye ulaşan sevgili maceracı gezginler , hepinizi üzerine beraber calisacagimiz "Sırtçantalılar" grubuna davet ediyorum.
Sırtçantalılar Grubu linkinden grubumuz hakkında bilgi alabilirsiniz.

Facebook uzerindeki grubumuz da
Facebook Turkish Backpackers

Umarım kafasında her zaman bir macera ruhu taşıyan , ve bu hedefi uğruna yaşıyan sizlerle gerekli sinerjiyi yakalayabiliriz.

Sevgiyle kalin
Omurden M. Sezgin
www.omurdens.tripod.com

Monday, October 15, 2007

IstanbuluYORUM...12. seri







Yine bir yazı , yine bir anı … Ben bu işi seviyorum galiba. Kederli olduğumda , mutlu olduğumda kaleme sarılmıyoruz artik word e sarılıyoruz bu çağda. Anlattıkça anlatıyoruz... Geldik 12. seriye.. Neler mi yaşandı. 11. seri de bahsini ettiğim olayların düzeltilmesine ilişkin çabalarımız devam ediyor...

Malum , Almanyadan dönmeye karar verdik. Peki , boş vakit yaratmayan Ömürden, her anını verimli geçirmeye çalışan Ömürdenin şu aralar sıkı sıkıya sarıldığı , hayatını adadığı proje TecrubEM. Peki nedir bu TecrubEM. Türkiye ve ODTU de ilk olarak yapılacak bir deneyim kitabı. Kısaca çıkış noktasına bahsetmek gerekirse; Biz insanlar her zaman bir şeyler paylaşmak istemez miyiz karşıdaki insanla. İşte bunu belki de bizim bölüm kendi iç örgütlülüğüyle çok iyi başarıyor diyebilirim. Her ayın 3. salısı İstEMbul adında buluşmlarımız oluyor. Belki 5 kişi geliyor , belki 100 kişi, bir arada 250 kişi olduğu bile oldu. Ne oldu orda? Mezunlar eski dostlarına rastladı , eski mezunlar yenilerine yaşadıklarını anlattı. Peki bu anlatılanlardan kim nasiplendi , kim ders çıkarttı. Sadece o anda o eski mezunlarla konuşanlar , o buluşmlara katılanlar. Bilgi paylaşımına ve örgütlülüğe çok önem veren ve severek canla başla bu konu için çalışan biri olarak bu projeyi önemsemem ve sürekli desteklememin sebebi ,işte bu değerli tecrübeleri herkesle evet herkesle paylaşmak ve bundan doğan sinerjiyle iyileşmeler sağlamak. Şu an iyi bir noktaya taşıdık, yazarlar akın akın yazılarını yazıyor, yazmayanlar 30 ekime yetiştirmeye çalışıyor. İnanıyorum ki iyi bir çalışma çıkacak ve bu sinerji sadece ODTU Endüstri mühendisleri içinde sınırlı kalmayacak, herkese yayılacak. Aralıkta askere gitmeden bu başarıyı görebilirsem ne mutlu bana, sonrasında zaten vatani görev mutluluğu olacak ama ikisini bir arada yaşamak herhalde en büyüklerinden olur. Kısmende son donemde yasadigim kendi tecrubelerimi ,"Kurumsal bir Turk Firmasi" yapisindan cikardigim surecleri anlatabilirsem ne mutlu bana.

Neler yaptık peki İstanbulda bu sırada. Herhalde bu kadar yorucu sureclerden sonra gördüğüm , aile mutluluğun ne derece önemli olduğu ,kenetlenmenin ne derece mutluluk vasıtası olduğu. Ailemle ilk defa , bu kadar zamandan sonra birlikte zaman geçirdim, Tireboluyu ilk defa bu yaz doya doya yasadim.

Şimdi bayram ziyaretinden sonra tekrar İstanbuldayım. Kalan ay , 1,5 ay. Sonrasında neresi bilinmez, ne kadar süreceği bilinmez bir vatan görevine çıkacağım. Hazır mıyım ? Hazırım , hazır olmak zorundayım. Uzaklardan bile devam ettigim ve bitirdigim yüksek lisansi , yurtdışı derken , bu zamana kadar erteledik. Gidisim suskun oluyor ama umarim donusum muhtesem olacak:)

Bu yazi sanki diğerlerinden kısa mı oldu bilemem ama içinde olduğum süreci İstanbuldaki evimden kısaca özetlemeye çalıştım.Nedenini arsive attigim garip bir sürec yaşayan , ve bunlar için yalnızlıktan bir şey yapamayan bir insan için susması çok doğru idi. Bu süreçte bana yardımcı olan Güven beye teşekkür ediyorum.

İstanbul , gerçekten taşı toprağı altın. Kısa bir hikaye ve sonra bitireceğim. Belki bu noktada ilgilen arkadaşlara iyi örnek olur. Beni bilenler , yabancı dil öğrenme bende bir hobi , bir zevk haline geldigini bilirler. Ne yapmam lazım benim de , bu kadar dili öğrendikten , tabiki İstanbulda Sultan Ahmete gitmek, Çince, Almanca, İngilizce ,Fransızcayı anadili olarak konuşan insanları , turistleri bulup üzerlerine atlamak. Üzerlerine atlamak diyorum , çünkü orda bu şekilde girişken olmak lazım , gelen turistleri korkutmadan. Ben de öyle yaptım, pazarları sultanahmette tursit avlıyorumJ Konuşuyorum ,tanışıyorum. Gelmek isteyen varsa buyursun , para da kazanıyosunuz o arada. Para da gözüm yok ama gelmek isteyenleri belki etkilemek için güçlü bir gerekçe sunar.

Ha bir de şu feysbuk meselesi. Yakında ebemi de bulucam Allahın izniyleJ Çok sevdim ben bu olayı. Hele benim gibi bu tarz insanlara ulaşmayı ve ortak etkinlik yapmayı beceren ve bundan mutluluk duyan biri olarak tam oturan bir oyuncak oldu. 11 ay olmuştu gireli , şu an ebemi bulmama az kaldı. Türkiyede çoştu gitti... Hala kurcalamaya devam ediyorum,bekleriz efendim.


Bu arada ilk büyük buluşmayı sayesinde Samsun Anadolu Lisesi mezunlarını Samsunda başta çabalarımla düzenlediğimiz küçük buluşmalardan sonra oluşan Geleneksel Bayram Buluşmasında çok ama çok iyi gördük...



Çok ayrıntılı bahsedemedim ama kısaca İstanbulda yaşananlar bunlar. Rockn coke , Formula 1 ziyaretleri, Cebit Fuari ayri ayri hikaye olurdu ama onları başka bir bahara saklıyorumJ Herkese iyi geceler...
Omurden M. Sezgin

Wednesday, August 08, 2007

Iki taksi şöförü ...11.seri

(Taksi soforleriyle ilgili iki video asagida ) Yine bir yazı , bu sefer bir macera deği belki de maceralara son verme yazısı. Hayatımda şu son süreçte yasadıklarımı tam olarak kaleme dökme zamanı. İstanbuldayım ama paylaşmak istediğim o kadar çok şey var ki... Şu internet ortamı sağolsun , yaşadıklarını , benim gibi yazı yazmayı seven biri için herkese açma şansını sağlıyor , belki bu sefer bir ders çıkarma şansı yaratabilirim...

Boschta çalışan Ömürden ... Bu değerli firmadan ayrılalı tam bir sene oluyor. Planlar neydi, uzakdoğuda Ömürden , sonrasında askerde Ömürden olacaktı. Tayvanda odamda yüksek lisansı dondurma ve askere gitme kararı veren Ömürden , birden bir şekilde çıkan iş imkanlarından sonra dedi ki , ülkemize faydalı olmak , kendimize bir şeyler katmak adına bir süre daha buralarda kalmalı. Askerlik sonunda bir şekilde bizi bulacak... Malezyada br firma çıkmıştı , aramışlar ve beniacele bir şekilde oraya davet etmişlerdi.

İşte bu yazının başlığında olduğu gibi , iki takis şöförünün birincisi beni havalanında karşılamış. Taipeiden Kuala Lumpura kara kaş kara göz bir yağı delikanlının geldiğini görmüş şaşırmıştı. Elinde adım yazılı bir pankartla saatlerce bekmemiş. Sonrasında beni alıp Kuala Lumpurun en güzel otellerinden birine yerleştirmiş , sabah da beni ordan alıp tropikal ormanlarda bulunan Alman firmasında mulakata götürmüştü. Sohbet sırasında , bu zamana kadar aldığım en genç insansın , nasıl olur dediğinde Türkiyeden gelen bir genç olarak gururlanmış , işte bu diyerek göğsüm kabarmış , bak geliyor Ömürden demiştim. İşte o taksi şöförlerinden birinin videosunu da arşivden çıkarım kouyorum. Tarih 5 şubat , sıcaklık 30 derece ve ben takım elbise ile yollara koyulmuş heyecanla mülakata gidiyorum. Mülakat başarılı geçiyor , önce Almanlarla Almanca bir sohbet sonrasında Malezyalılar gelıiyor toptan ingilizceye dönüyoruz. Bir şekildede orda kalacağımız sürelerde biraz Türkçe öğreneceklerini düşünerekten mülakat bitiyor. Bana iki Almani atayıp etrafı gezdiriyorlar , köyde kocaman bir balık yeyip bana tahsis edecekleri bungalow evleri ve arabayı gösteriyorlar. Hayatımda bambaşka bir tecrübe. Etrafı gördükten sonra, aktfi bir insan olarak bu ormanda ne yaparım deyip biraz moralim bozulsa da maaş konusunda konuşacaklarını sözleyi Taipeiye dönmek üzere havaalanına yine aynı taksi şöförüyle yola çıkıyorum. Hatta giderken , Boschtaki müdürümün telefon numarasını verip , kafalarında hala daha soru işareti varsa atmalarını sağlıyorum. Aramışlar , tekrar teşekkür ediyorum ki , bana çok iyi referanslar vermiş. Kendisiyle ODTU buluşmasında buluştuğumda, Malezyadan Ömürden için aradılar deyince hiç şaşırmadım demesi cabası ....

Sonrasında bu iş olaylarına yenisi ekleniyor. Tayvanda BenQ ve Asus gibi firmalarla görüşüyorum. Yine diyorum ki ,işte elimden geleni yaparak ülkeme hayırlı bir insan olarak döneceğim. Hep nasılfaydalı olabilirimi düşünen biri olarak Türkiyeden senelerce uzak kalsam da elimden geleni yapıp başarılı döneceğime inanıyorum. O aralarda beni İrlandada ismini vermek istemediğim bir Türk firmasında çalışan alt dönem bir arkadaşım arıyor. Diyor , Ömürden Almayada senin gibi bir insana ihtiyacımız var . Tamam diyorum bak bu Türkiyeye faydalı olmak açısından iyi bir fırsat olabilir. Çok düşünüyorum , Tayvanlı hocama a danışıyorum. O benim Tayvanda kalmamdan ve Çinceyi, çok zor olsa da öğrenmemden yana. Hocam diyorum , ben ülkemden çok uzaklarda kalamam , bence en doğrusu bu. Kararımı verip acele bir şekilde Türkiyeye gidiyorum.

Mülakatlar , sınavlar , testler ... Hepsinden istenen derecede , hatta bazılarından başarılı bir şekilde geçip ayrılıyorum. Kabul telefonu geldikten sonra Acıbadem hastanesinde kontrolden geçiyorum. 25 derece Tayvandan gelip, -1 derece soguktaki İstanbula gelince üzerimde bircok dengesizlikler çıkmıyo değil. Tedirgin oluyoruz ailecek. Bir haftada bu burhan süreci atlatıyoruz ve ben İstanbulda resmi olarak ilk çalışma hayatıma başlıyorum. Bu önemli , elimden geldiğince haftada , ayda bir bazı önemli organizasyon ve ilişkim için geldiğim istanbulda bu ilk resmi kalışım. İyi ki ailem bir ev almış, orayı mesken tutup , 2 ay süresince işe gidip geliyorum. Başka bölgelerdeki ofisleri , fabrikaları ziyaret ediyorum. Elimden geldiğince öğrenmeye alışmaya çalışıyorum.

Gün geliyor , Almanyaya gidiyorum. Günler süren mülakatlar sonunda evimi tutuyorum. Eve alışmaya , Alman ortak ev yaşamına elimden geldiğince alışmaya çalışıyorum. Evi , akrabam veya tanıdığım olmadığı için, Bosctan tanığım kardeşim Metin ve arkadaşı Mehmet yardım ediyor. Eşyaları taşyıp , odamı kuruyoruz. Temizlik konusu gündeme geliyor, malum Alman sistemi , mutfak bana kalıyor evde, inanın bir saat mutfağı temizliyorum. Rağmen , Alman arkadaştan , arkadaş diyorum ama adam da düz mantık , Ömürden şunu da yap , bunu da yap diretiyor. Aylar geçiyor. O arada internet üzerinden yüksek lisansımı bitirmek üzere Ankaraya , ODTU ye gidiyorum. Diplomamı alıyor , istEMbulun buluşmalarına katılıyor , ODTU mezunlar derneğinde uzakdoğu dia gösterisi yapıyor , hatta ODTU ye mezunlar gününe gidip, mezuniyet döreninde stadyumda birkez daha mezuniyet heyecanını yaşıyorum. Ne güzel bir mutluluk , ne güzel bir heyecan...

Dönüyorum Almanyaya tekrardan.Türk taksicilerinin dolandırmasına maruz kalarak. Adam havaalanına girerken kapıdaki görevlilere korna basarak selam veriyor , sonrasında abi Türk milleti öyledir , herkese selam veriyor deniyor. Adama 50 ytl uzatıyorum, adam bana abi 5 ytl verdin diyerek kandırmaya çalışıyor. Vay bee ,diyerek diretsem de adam mafya, bir 50 ytl daha veriyoruz. Bir de utanmadan bana verdii 5 ytlyi sigara parası için istemez mi? İşte o anda ben koptum sanırım. Yok diyorum kardeşim başka kapıya. Bu başlıkta olan iki taksi olayında bu Türk korsan taksisini saymıyorum.

Neyse , Almanya yaşamı devam ediyor. Elimden geldiğince alışmaya çalışıtığım ortamda , üniversiteden hocalarla irtibata geçiyorum. Profesör , Bonnda oturmasına rağmen , Koblenz tren istasyonuna benim için geliyor , benle sohbet ediyor ve ertesi gün benim akşamları ve haftasonu uğraşıcağım bir proje konusu veriyor. Canla başla çalışmaya başlıyor... Tiyatr grubu var bir de , işte onda biraz sıkıntı çekiyorum. Türkçe olanda bile , yaw burda ne demek istemiş dediğimiz metinler olmasına rağmen , bendeki cesaretle ben Almancayı çözmeye çalışıyorum yaa, işte bu noktada kendimi taktir ediyorum. Sonrasında devaam etmeme kararı alıp ayrılıyorum. Bu ilerde anlatacağım olaydan sonra zorunlu bir hal alıyor zaten....

Çok fazla ayrıntısına girmeyeceğim , şu aşamada kendi arşivime ayırdığım, bir olayla Almanyadan ayriliyorum. Almanyadaki evimi kapanıyorum. 4 gün boyunca bir an önce İstanbula , ordan da Tireboluya dönmek üzere zamanı kolluyorum. Ev sahibi birden bastırıyor , yav kardeşim nereye , öyle kolay değil, bak anlaşma var. Sonraki 3 aylık kirayı adama peşin ödüyorum. Ev arakdaşları da , bizim maliyetlerimiz ne olacak , gazı , elektriği nasıl ödeyeceğiz diye bastırınca , onlara da ödemelerini sonraki aylar için yapıyorum ve Cumartesi günü ayrılıyorum.

İkinci taksi olayı o anda başlıyor. Bu sefer Almanyada , tam 6 ay sonrasında. Pakistanlı bir şöför alıyor eşyalarımı. Malezyadaki Hintli şöföre benziyor , o da asyalı, sıcakkanlı. Hemen sohbete başlıyor Senin kadar genç Almanyadan ayrılan bir insana ilk defa rastlıyorum demiş diyomuşum J Hayır tabiki.. Beni Köln havaalnına götürüyor.

O anda açıyorum tekrardan kameramı , ve diyorum ki Ömürden hayat nelere kadir? Nerden nereye? 6 önce Malezyada solunda oturduğun hintli şöförle mutluluğa koşarken , şimdi sağında oturan Pakistanlı şöförle sıkıntılı bir sürecin baslangıcına adım atıyorsun... Çok şey öğrendim şu bir senede, neler gördüm neler geçirdim. Şimdi izninizle vatani görevimi yapmak üzere askere gideyim , bu düzene girmem için gerekli... Ama bu gerçek , vatanıma döndüğüm miçin çok ama çok mutluyum... Sonuna kadar okuduğunuz için teşekkürler... Bir sure yazilara ara veriyorum , gucumu toplayinca tekrar karsinizda olacagim....

Ömürden M. Sezgin
http://omurdens.blogspot.com/

Germany Taxi Driver

Malaysia Taxi Driver

Wednesday, July 11, 2007

Amsterdamned …. 10.seri


Tekrar bir macerayla basbasayiz. Uzakdogu kadar macera cikmaz, bukadar etkili olmaz dedigim Avrupdan da cok daha etkili bir tecrübenin esintileri yer alacak bu yazida.

Neyse, Almanyada her zamanki gibi sessiz sedasiz bir yasantiya devam ediyoruz. Önceden de dedigim gibi her gittigim ülkede , sehirde , ana kontak yeri olarak üniversiteleri ve üniversite organizasyonlarini arastiran bir insan olarak , bu konulardan bahsetmek istiyorum öncelikle.

Tiyatroyu seven ve Bsoch yillarinda , Bosch tiyatro grubunda is disinda saatlerini harcamaya bayilan bir kisi olarak , Koblenz ünversitesindeki grubun ilanini görür görmez hemen bir mesaj atarak katilma istegimi bildirdim. Almancamin bu noktada yeterli olmadigini söyleyip sadece kücük rol olursa seve seve alabilecegimi bildirdim. Almanlar bu noktada acik insanlar , tamam dediler. Gün catti , Carsamba is cikisi zor da olsa bulusmanin olacagi , üniversitedeki dersliklerden birine gittim. Ilk ani anlatmak biraz garip… Icerde Almanlarin kaynadigi bir ortam , ve simsiyah sacli esmer bir cocuk iceriye giriyor. Tabi bendeki saskinlik kadar onlar da sasrimadi degil. Ne isi var gercekten bu adamin aramizda dediklerini hissettim. Hele bir de metinlerin cok agir oldugu bir grupta bu Türk nasil da adapte olur? Acikcasi cekinmeden her ortama giren , ve alisan bir yapim oldugu icin sinifa girdim ve oturdum. Heyecanli an benim kendimi tanitma safhasinda cereyan etti. Türkiyeden geldim , burda calisiyorum , tiyatroda oynadim yillarca…tamam. Eee calisan biri olarak katilabilecek misin ? Natürlich J tabiki neden olmasin ? bu is de tamam , sadece benim kaygim Almanca konusunda adapte olup olamayacagimdi. Onu hallederiz dediler , ve ben bu gruba dahil oldum. Verdiler elime metini , millet tabi kendi dilini sakir sakir konusuyor, bana gelince net anlasilmayan kelimeleri telaffuz ediyorum. Bu zor tiyatro metininden bir sey anladiysam Arap olayimJ Neyseki kisa zamanda tanisma ve okuma fasli bitti ve ben disari ciktim.

Duraga dogru yöneldim. Malum üniversite uzak olunca, otobüslerle ulasimi sagliyorum. Saat 20:00 da ordaydim. Almanlar gibi planina özen vermeyen ben , otobüsün 19:55 te kalkmis oldugunu görünce kahroldum ve beklemeye basladim. O sirada , sen sakrak 3 kisilik bir Alman genc duragin önünden gecerken , bana ingilizce bir seyler demeye calistilar. Ne olyuro dedim , hadi Almanca konusalim. Yine de ingilizce devam edince bozuntuya vermeden muhabbete katildim, ve yalandan otobüsün ne zaman kalkacagina dair doru sordum. Hicbir fikirleri yoktu. Olsa da önemli degildi , ben 1 saat kadar orda beklemem gerektigini biliyordum. Onlara da söyleyince, gelsene bizle dediler, okulda parti var . Dönem sonu partisi. Vay dedim , o kadar etkinlikleri takip eden bir adam olarak , bu büyüklükte bir dönem sonu partisinden haberim yoktu. Ortama bir girdim , yemekhaneyi tam parti havasina bürütmüsler. Almanlar sakin adamlar , saat gece 1 e kadar pistte dans eden , haraket eden yok , sürekli bir icme ve muhabbet. Ben de orda rastladigim , Iranli Türk arkadaslarla sohbete daldim. Baktim millet oynamaya basliyor , attim kendimi piste. Tiyatro grubunda bana normal olarak basta soguk davranan elemanlardan birisi tak karsima geldi , benle oynamaya basladi. Saatler saatleri kovaladi. Ertesi gün ise gitmek durumunda olan bendeniz , satin 3 ünde devam eden eglenceden ayrilmak zorunda kaldim. Taksiyle evin yolunu tuttum. Uzakdogu taksileri gibi söförle muhabbet olmasa da , beni taksi de yanlarina alan , sehir merkezine giden elemanlarla iyi muhabbet ettik. Sonucta 1 saat bekleyip eve dönmeyi planlarken , 6 saat kadar daha üniversitede etkinlik icinde kalma durumum oldu. Aslinda seviyorum galiba bu sans eseri olaylari J

Simdi yavastan arkadas tanidikca, samimiyet ilerledikce , daha da sevmeye basliyorum buralari. Yavas yavas bu sessiz sedasiz sokaklar anlam kazanmaya basliyor. Evde oturdugum siralarda, malum internetteyizJ Boschtan arkadasim Mehmet vasitasiyla onun yakin arkadasi Senolla tanisiyorum. Skype tan konusma falan derken , haftasonu icin plan yapar hale geliyoruz. Ben bu internettin herseyini seveyim. Acikcasi , benim de kafamda bir plan vardi, amac Brukselde master yapan Anilla beraber Amsterdama gitmekti ki, bilet bulamama , ve pahali olmasindan vazgecmistim bu isten. Cuma günü geldi , Senolla son bir konusma, adam dedi tamam abi sana geliyorum. Olay birden maceraya dönme noktasina gelmisti. Atladi geldi bana, aksam bolca Türkce muhabbet ettikten sonra , keyif beni bogmadi degil. Hatta ev arkadaslari Frank ve Andinin de cok hosuna gitti. Ertesi gün 07.07.07 , yani benim belki de yasayacagim en güzel dogum günü tarihim. Sabah kahvaltisi , biraz sohbetten sonra hala daha bir karar vermedik nereye gidecegimiz hakkinda. Bu Avrupada mesafeler kisa, tamam Amsterdama gidiyoruz.

Atladik , Senolun aldigi yeni BMW ye. Gercekten arabanin iyisi ile seyahat eden Almanlar yoldan da keyif aliyorlar . Hiz sinirinin olmadigi Almanyada 200 km ile kisa zamanda Hollanda sinirina geldik. Burda ise dert basliyordu sürücü icin, sinir 120 km. Tamam on ada uyduk ama navigasyon calismayinca Amsterdami bulmak icin zorlandik diyebilirim. Anlamadigim bu kücük ülkede neden basente nasil gidilecegi ile ilgili tabela cok fazla koyulmaz. Türkiyede nerden cikarsan cik , bir Istanbul bir Ankara tabelasina kesin rastlarsin. Neyse , sonunda Amsterdama zor bela vardik. Yolda kartim vasitasiyla internate girebilecegim icin , o anda sans eseri nete giren , Amsterdamda yasayan Caglarla iletisime gectim. Dedi iki kisi bana gelirseniz kalacak yer var. Amsterdami bulmak konusundaki sikintidan baska hersey yolunda gidiyordu. Ama Amsterdamda Caglarin evini bulana kadar anamiz agladi. Herhalde , 15 kisiye falan sormusuzdur.

Aslinda bir baska garip olayda, o sirada Brükselden gelen Anilla da bulusma organizasyonu yapan ben, Caglardan aldigim mesaj sonrasi hic beklemedigim , Anildan da bulundugu yer hakkinda mesaj gelince, iki adres tarif eden mesaji karistirdim mi , iste o zaman allak bullak oldu. Caglar baska yerde, Anil sehrin merkezinde bir kafede. Sordugumuz bu 15 kisiden 10 u , bu sikintidan dolayi bayagi bir karisiklik yasadi. Neyse sonunda evi bulduk ve Amsterdam sokaklarina akacak hale geldik.

Geceyi amsterdam sokaklarinda , sizmis yari baygin insanlari izleyerek , muhabbet ederek gecirdikten sonra eve donduk . Neyse, sabah Caglarlarda bir kahvalti ve Almanyaya dönüs. Iyi ve macera dolu bir haftasonu , Türk müzikleriyle dolu enfes bir yolculuk ve yuvaya dönüs… Bundan sonra haftasonu macerlarinda cok bulusacagiz gibi geliyor. Kalin saglicakla …

Ömürden M. Sezgin

Saturday, June 30, 2007

Avrupa yollarina düstüm yeniden…..9 seri


Saat 3 olmakta Almanyada , su an Dünyanin baska yerlerinde , Tayvanda sabah oluyor .Ordaki dostlari aradim uyanmislar , kahvaltilarini yapiyolar. Nasil bir Dunya nasil bir iletisim. Bunu bugun Koblenz Universitesinin bilisimi tartismak icin duzenledigi bilisim gecesinde de yasadim. Malum yabanci bir ulkeye gidince ilk hareketim arastirmaci ruhum geregi:) universitelerle iletisime gecmek. Ama su gercek ki, hocalara attigim mesajlar da Tayvana gore daha hizli ve cok yanit aldim. Bilisim gecesinde de yaklasik 3 profesorle bulusma sansim oldu. Kafalarini bilisimle bozmus , ancak dunyanin sadece Avrupadan olustugunu dusunen bir grup olmuslar yillar gectikten sonra….

Bugune kadar neler yaptim. Tekrardan bir Turkiye ziyaretim oldu. Hem de nasil ? O kadar sansliyim ki ayin ücüncü haftasina ODTU mezunlar derneginin geleneksel bulusmalari demek.Istanbulda kalisim bir hafta daha uzayinca dunyada en cok keyif aldigim bu bulusmalara da katilma sansim oldu. Ondan oncesini anlatmak gerekirse , Türkiyeye gelme de bir baska nedenim , asil nedenler haric, Tayvandan ve Almanyadan devam ettigim online masterimi basarili bitirmekti. Once Kölnden Ankaraya geldim , elimde bavullar , sirtimda 3 tane dizüstü bilgisayar. Sabahin 5:00 indigim Ankarada sagolsun avukat arkadasim Yahya sahiplendi beni . Sabah 5:30 da kapisindaydim Keciörende. Telefon actim ama duymadi , olsun . Inanin dolanarak gelen biri icin Ankara özlemini yenmesi acisindan saatlerce Keciörenden o essiz Ankara manzarisini izlemeye doyum olmuyor. Ta ki , Yahya uyanip , benim aradigimi farkedene kadar. Atladip gittim eve , ancak malum sabah sinavim var, bitirme sunumum var . Ne enerjik adammisim ki , onlari da bir güne sigdiracak kapasitem var. Herhalde kapasite analizi yapsalar, adim gibi Ömürden dolu bir adam cikarim ama su ana kadar tam kapasite ugrasacagim bir etkinlik bulamadim. Neyse sabah derslere bir gözatip evden ciktiktan sonra solugu 1 yil kadar ugramadigim ODTU de buldum. Ben ne kadar cok seviyorum bu okulu , anilari. Baska mezunlari bilmem, eski mezunlar tabi ki benden daha cok haz aliyorlardir ama 3 sene gecmis olmasina ragmen göz yaslari icinde kalabilirdim geldigimde. Neyseki sinavlari ve sunumlari birbir atlatip saniyorum basari ile bu masterdan da mezun olacak sansi elde ettik. Nasil olsa da efsane oluvermistik , malum Tayvanlardan , Almanyalardan geliyoruz sinavlari almaya J

Sinavlarin oldugu aksamlari takmayip , bölümden arkadasim Ermanla, erzaklari alip stadyumda eski günleri yad ettik. Etrafta eglenen , lisans mezuniyetlerini kutlayan ogrenciler arasinda onlar kadar eglenemedik ama yine de anilari yad etmek onlar icin de bizim yad ettigimiz gibi cok daha eglenceli olacak. Neyse Ankaradan ayrilma vakti gelmisti , artik 1 seneden görmedigim memleteket gidiyordum. Samsuna... Neler degismistir kimbilir. Ailemi Tayvan dönüsü görmüstüm ama memleketi görmesi de ayri bir etki yaratiyor insanda. Direk Samsuna otobüs bulamayinca atladim , Berkerle son ödevi hazirladiktan sonra, Rize otobüsüne. Vay be memlete gidiyordum. Ankaradan 5 sene boyunca yollari ezbere bilen benim gibi bir insan icin gercekten cok keyif verici bir yolculuk oldu. Beni Samsunun yeni yapilmis otogarinda Firat ve kardesim Varlik karsiladi. Eve gittigimde, hayatimdaki en büyük mutluluklardan birini yasadim.O anda , gezmeyi degil de , belki de özlemeyi cok sevdigimi anladim.Evet ben özlemeyi seviyorum , cok ama cok özlüyorum.... Annemi , babami , kardesimi , evimi...Yillar önce ayrildigim odami , masami , yatagimi...Neyse, ailemle de güzel üc gün gecirdikten sonra, Istanbul yollari bana gözükmüstü. Onur airden aldigim biletle, Istanbula gidecektim , aksam vaktini tercih ettim ki hem ailemle daha cok vakit gecireyim hem de Istanbulda bulunan dostum Kadir bana bu noktada karsilayicagina dair garanti vermisti.

Istanbula gecenin 12 sinde vardim. Kadir arabayi havaalaninda alakasiz bir yere park edip beni almaya gelince, dönüste arabayi bulamadik tabi . Tabi bir karadenizli olarak gözle cin gibi olunca, arabanin polis cekicisi tarafindan götrüldügünü görünce beni de birakip havaalaninda arabayi takibe basladi. Ben de pesinden esyalarimla kosturmaya... Neyseki bize cok daha pahaliya mal olacak bir olayi , 90 ytl ile halletik. Tabi yarisi benden cikacakti. Kendisi bu konuda iyi, ben de para bagislama konusunda iyi olunca 1 haftadan sonra artan Istanbul kalisimiz bana beklenen de pahaliya patladi. O hafta icinde Ali ile beraber olup , kafamizdaki fikirleri tartisma , Bilalle de oturup konusma sansimiz oldu. Tayvana gitme de sonuna kadar kararli Volkan arkadasimizi da tanisma cabasi. Umarim yardimci olabilirim bu fikre kesin karar verdiginde.

Istanbulda bir hafta yeni acilan Kanyonda islere devam etme durumum oldu. Ne güzel yer gercekten. Bir taraftan Halici , bir taraftan Bogazi görebiliyosun. Yapanlarin eline saglik. Gercekten doya doya bir Istanbul yasadim sayelerinde...

Haftasonu istanbuldan atlayip Ankaraya mezunlar gününe katilmak icin gittim. Cumartesi gunu mezunlar gunu , Pazar gunu de mezuniyeti yasayacacagim icin okulda 2 gun icinde hem mezun hem de bir ogrenci olarak iki ayri mutluluk yasama firsatim olacakti.

Kalacak yer icin yurtlar ayarlaniyor. Yeri ayirttim, Konukevinde. Sonrasinda daha nostaljik olmasi acisindan 5. yurtta kalanlari görünce üzülmedim diyemem. Konukevi iyi ama 5. yurttaki havayi yasamak her acidan iyi olabilirdi.( Gerci 4. yurtta kaldim ilk geldigimde, 2 saat suren bir sakadan sonra ayrildim , ayrildigim gunde pisman olmustum ) Sabah saatlerinde yurda geldim , giris islemleri yapildiktan sonra odama ciktim. Omurden Sezgin aramiza tekrar hosgeldiniz yazili bir kagit ve 5 yilimi gecirdigim o guzel yurt odalarindan biri. Kucuk , sevimli , masalar ve ranzalarla dolu yurt odasi. O anda , mezun olali cok fazla zaman gecmemis olmasina ragmen , icime bir huzun cokuyor. Ne guzel yillar gecmis, tekrar donsem , tekrar bu yurt ortamina geri gelsem diyorum icimden. Inaniyorum ki , 10 . ve 20. yilini kutlayan mezunlar benden 10 , 20 kat daha keyif almislardir bu hazirlanan ortamdan. Birkac saat uyuduktan sonra, Kultur Kongrede konser , ordan Anitkabir, ve bolume geliyorum. Bolumde torenlerle madalyalarin verilmesi, sohbetler , eski anilarin yad edilmesi. Ne kadar da cok seviyorum bu ortami. Hic bitmese …

Aksam , mezunlar cimlere yayiliyor. Tum donemlerden, tum bolumlerden insanlar var , sohbetler geceyarisina kadar devam ediyor. Sazlar caliniyor , turkuler soyleniyor. Son dakika bir kosu Kizilaydan aldigim darbukayi kullanamasam J da iyi geciyor gece. Eski arakadaslardan , bölümden Erman ve Beslin var, konu bask yönlere cekiliyor ama olsun J Eskiden , hocam saat 12 :00 oldu deyip bizi yurtlara surukleyen gorevliler yerine, simdi cimdeki sohbetimize yurtlar muduru bizzat geceyarisi katiliyor. Yurtlara gitmek yerine sohbet saatlerce , o cimlerin uzerinde devam ediyor. Yurt mudurleri , gorevlileri ilginc insanlar , hadi beni hatirliyorlar ama, 10 senelik mezunun da soyadina kadar hafizalarinda tutmuslar. O kadar ani ,malzeme var ki , bir kitap da onlar cikartabilir. Yorgunluk basgosterince, istenmese de ayriliniyor ortamdan ve tekrar yurt odalarimiza dönüyoruz. Cumartesi gunu boyle gecti , tekrar o eski tadi yakalamak guzel oldu. Iyi ki bu bulusmalara onem veren bir okulumuz , hatta bu noktada ornek bir bolumumuz var. Siddetle tavsiye ediyorum , hatta bir an once yaslansam da daha buyuk tad alsam diye beklemedeyim J)

Pazar sabah , hep beraber kahvalti , ve sunshineda sohbetlere devam . Bu sefer heyecanlanan ogrenciler ve mezuniyet torenini izlemek isteyen velilerle dolup tasiyor okul. Saat 18 :00 gibi acaba mezun oldugum « internet uzerinden bilisim » bolumunun de grubu var mi diyerekten gittigim kalabalikta birden yerde bir care birakilmis bolum levhasina rastliyorum. Ne cüppe almisim ne diploma icin cikis hazirliklarini yapmisim. Orda kazakistandan , yine uzaktan masteri bitirmis bir arkadas. Cüppesini almis , hersey hazir. Saat 21 :00 da yola cikacak biri olarak cok fazla kalmamam gerektigini anlayip ortamdan ayrilmak isterken, cüppeyi aliyor bir de fotograf cektiriyorum. Kazak arkadas , « al abi , sen yuru , tur at stadyumda diyor » , olmaz falan desem de kendimi tek mezun olarak stadyumda buluyorum. Bizim 2007 mezunlari da orda, hepsine hayirli ugurlu olsun tekrardan. Onlar kadar heyecan yasamasam da , mezunlar gunu heyecanindan sonra mezuniyet heyecanini tekrar yasiyorum.

Bilmiyorum , kacimiz bu zamana kadar katildi , mezunlar gunune , ama ben cok ama cok keyif aldim. Herhalde yillar gectikten sonra daha da keyifli hale gelicek. Tesekkurler ODTU
Mezuniyetin ardindan acele bir sekilde Caglar beni Havasa binmek uzere Astiye götürdü Havas soforleri , ve yanindaki birkac eleman oturmus cay iciyorlar. Heyecanla elinde cantasiyla beni farkettiklerinde , aha kuzu tuzaga dustu deyip , uzerime atliyorlar. Abicim sen yetisemessin , bak ben Havas taksiyim , seni gotureyim. Yetisememe konusunda hakliydi belki bu yurdum insani , ama ne kadar diye sordugumda 90 kusur demesi haklilgina golge dusurecek seviyededeydi. Orda Havasin soforunun soyledigi de 90 .Beni alip goturecek korsan adam sonrasinda , hadi 60 olsun diyor. Ben 50 deyince, hic israr etmeden tamam hadi diyerek cantami sirtliyor. ASTInin disina gidiyoruz. Her taraf taksi dolu , nerde bizimki diyorum. Geliyor abicim diyor. Ben gec kalmisligin telasiyla sinirlenmeye basliyorum. Aha geldi diyor, dedigi beyaz bir tofas , bu mudur taksi diyorum. Abicim , Havas taksi bu , veya buna havas taksi deniyor. Gozumu karartiyorum ve biniyorum , o ikilemde zaten ona mi buna mi bineyim derdinde degilim. Ama adam israrli , cantalari arabaya dizmis bulunuyor.
Yola ciktik. 2 haftalik , Ankara , istanbul ,Samsun seyahatlarinde , taksicilerle siyasi nabzi tutmaya calisan ben , burda telastan hicbirsey demiyordum. ( Bu arada taksi soforlerinin goruslerinden derlenen siyasi tabloyu yakinda anlatmaya caliscagim) .Adam ,abicim bana bir su alirsin diyerek muhabbet etmeye calisiyor. Tamam deyip ben de aliyorum.Tabi arabadan cikmadan. Sise bitiyor , sanki adam kucucuk kagit atiyor, o da atilmaz ya.... Plastik siseyi aynen disariya, otobana dogru savuruyor. Ha bu arada yakinlastikca telas azaliyor , biraz siyaset konulari acilmaya basliyor. Vatanimi cok seviyorum muhabbeti aciyor. Ya diyorum bu nasil vatan sevmek , siseyi camdan firlattin ya... Abicim diyor , ben atmasam ne olur. Zaten otobanlari temizliyorlar , is kapisi aciliyor iste temizlikcilere. Adamdaki zihniyete bakin !!! Neyse , ASTIde herkese selam vere veree gelen korsanimiz , Esenboganin kapisindan da guvenlige selam vererek , hatta korna calarak geciyor. Duruyoruz havaalaninin girisinde. Ben , adim kadar emin oldugum 50 YTL yi bu korsana veriyorum. Burasi iste en onemli yeri , bence deli gibi saflik yapiyorum, hem de nasil bir saflik!!!!!.... 50 ytl vermemisim gibi , korsan bir dalginligimla abicim bu 5 ytl demez mi ??? Yaw nasil olur , ben sana 50 verdim ? adam guleryuzlu , abicim falan filan. ee ben gec kaliyorum. cebimden bir 50 milyon daha cikariyorum. 5 i tabiki geri aliyorum. Hadi diyorum görüsürüz.. Arkamdan bir de su 5 ytlyi de sigara parasi yapsana abicim diyor. Ben yok diyorum. Ayakustu 45 ytl hic oluyor. Tabi o an farkinda bile degiliz, nerdeyse aciyip 5 i de vericegiz.
Havaalaninda yetisme telasi bittikten sonra ziller caliyor. Biraz sorusturma, arama , sikayet derken , olayin kafamda tasarlandigi sekilde olduguna kesin kanaat getiriyorum. Polisin bana dedigi , abicim ne kadar saflik yapmissin. Benim derdim para da degil be kardesim , kacakciliktan Ankaranin gobeginde para kazanilmasinda diyorum. Adam tek basina cete gibi , ASTI biliyor, havaalani biliyor. Asti -Havaalani arasi adama rant kapisi. Polisin dedigi , burasi Turkiye kardesim , olur boyle seyler. Ohh bee , rahatladik. Kazayla adam oluyor bu memlekette!!! Ah be Caglar beni Havaalanina biraksin Taksiciden zengin olcaktin diyorum kendi kendime J Bugun icinde , buyuksehir zabitayi ariyorum , benzer cevaplar .Ankara Taksiciler dernegini ariyorum, beni zabitaya yonlendiriyor. Plakayi aldin mi ? yaw almasak bile adam orda elini sallaya sallaya geziyor. Dedikleri , cepci var ya cepci , bunlara da copcu deniyor hemserim , gecmis olsun :)) Bitti , konu kapandi... Neyse , aman dikkat !! 100 ytlyi 20 , 50 ytl yi 5 yapiyorlar. Burasi Turkiye deyip gecip gidiyorlar ... Basit numara nasil yedim , cok icime oturdu acikcasi... Paylasmak istedim...Varsa arayabilecegim baska yerler , bildiren olursa sevinirim. Dikkatli olmak dilegiyle...
Evet , sonunda Köln havaalanina variyorum. Internetten baktigim tren seferi olmayinca, Pazartesi sabahi 4 e kadar kaldim havaalaninda. Sevdigim bir olay , problem yasamak. Zaten problem yasamasam mutlu olamyan bir insanim J Neyseki alelacele eve geliyorum 2 saatin sonunda, cantami hazirlayip eve gidiyorum.... Yazilari yaziyorum, cok seviyorum anilari paylasmayi ... Bilgi paylasildikca cogalir..Sevgiler saygilar...
Ömürden M. Sezgin

Wednesday, June 06, 2007

Almanya semalarinda Ömürden gidiyor ….8. seri

Almanyaya geleli su an tam 1 ay oldu. Neler yasadim ki bu gurbet eller de neler… Acikcasi uzakdogu ve ardindan 2 aylik Turkiye sonunda da 1 ay Almanya olunca benim de basim döndü diyebilirim. Ama hayat bu , tecrübeler bu yaslarda yasaniyor. Acikcasi boyle desem de bazen kendim bile inanmiyorum dediklerime. Ömürden diyorum , bu kadar haraketten sonra ne gececek eline, otur oturdugun yerde. Neler kaybetmedim ki bu olaylardan sonra , belki firsat maliyeti olarak bakmak lazim kaybettiklerime , ama arkama dönüp baktiktan sonra üzülmüyor degilim. Boschtaki is yasami, ordaki dostluklar, Bursa MMO , ODTU mezunlar dernegi , ve 3 yil beraberlik kurdugum özel kisi…

Neyse , tekrar dönelim yeni hayatimizda neler döndügüne. Öncelikle , burdaki is yasamindan bahsededyim. Isimize alistik sayilir, sabah git aksam cik , her zamanki olagan sürec. Ev yasami , daha dogrusu ev bulmak burda zorladi beni diyebilirim. Malum okuyanlar bilir, Tayvanda alan olarak odalar ne kadar pahali olsa da , üstün Türk pazarlik yetenegimizle ordaki güclükleri asmistik. Burda ise , tam tersi , para ne kadar isteseler vericem , ama Türk müsün , biraz cekiniyor insanlar . Alman ögrencilerin genelde beraber kaldiklari, WG ( Wohngemeinschaft) dedikleri , evleri aramaya koyuldum geldigimde. Herhalde 20 kadar yer aramisimdir. Almancamizin bozuk olmasindan dolayi , en az 10 u , doldu kardesim diyerek bizi tersledi. Ben en azindan böyle düsünüyorum.Birkacina da mülakata cagrildim. Acikcasi basta böyle kolay olur diye düsünüyordum ama eve gittigimde , karsimdaki cocuklarin ellerinde mülakata cektikleri kisilerin listesini görünce bu evleri girmenin, ise girmekten veya Almanya vize almaktan zor oldugunu gördüm.

Neyseki sonunda, iki Almanin kaldigi mutevazi bir yer buldum. Mutevazi dedigime bakmayin , diger evlere goöre biraz daha pahali olan bir yer. Ama tren istasyonuna yakinligi , ve mecburen bir ev bulma gerekliligindeni dolayi beni cagirma tekliflerini geri ceviremedim desem yalan olur. Neden yalan olur, bu evi bulduguma o kadar sevindim ki , bana verilen , ve kendi tercihime göre harcamam gereken para nerdeyse suyunu cekmek üzereydi. Hatta adamlara yalvarmama ragmen, bir de ev sahibi senle konusacak demezler mi , sanki NATOya adam aliyolar. Ben de bir süre kaldigim oteli bu yüzden degitirmek zorunda kaldim. 60 euro bir otele vermek hakkikaten insanin belini büküyor. Neyse ev sahibiyle de yapilan mülakattan sonra eve kabul edildim. Inanin ise girmis kadar sevindim.

Asil dertler bundan sonra basliyordu tabi. Evde bana verilen kücük bir yatakla odamda kendimce bir yatma , hatta uzanma yeri olusturdum. Tabi bu ne kadar giderdi kimbilir. Bir an önce esya alip Almanyada da düzenli hayata gecmem gerekiyordu. Malum Tayvan , Bursadaki esyali evlerim derken , burda da uzun vadeli bir ev düsünme sansim cok yoktu. Sirtina cantasini takan , ordan oraya savrulan Ömürden icin , bu kadar pahali esyalar alip , tamamen kurulmak mantiksizdi. Gezmeyi seven bu sahsiyet, zaten bu evde de cok uzun kalamazdi. En azindan haftasonlarini bu evde gecirmeyecekti. Bakalim durum nasil olur o bilinmez ama esya sartti.
Evdeki kisa yasamimdan da bahsetmek gerekirse ; Almanlarin hepsi sitematik ve organizasyon hastasi diyebilirim. Plan plan plan… Evdeki ilk haftamda evi temizlemek adina is bolumu yaptik.Bana mutfak cikti. Ben kisaca temizleyecegimizi zannederken , elemanlarin saatlerini banyo ve koridorlari silmeye ayirdigini görünce . mahcup olamamak adina, Bursada belki de 2 yildir mutafaga verdigim ozeni burda iki defa mutfak temizlerken verdim. Evi temizle, evde yemek yap , yatagini topla, kokma J , gibi bir cok disiplinel haraketten sonra annem artik benimle gurur duyardi sanirim. Askere gitmemis olsam bile, burda Almanlarla askerligi yasiyorum diyebilirim. Hatta yakin zamanda, ev sahibinin kontratta yazdigi , benim su asamada yeni ogrendigim ev boyama isine de gececegiz gibi duruyor. Ne zaman onun adina da toplanti yapariz bilemiyorum J))

Almanyada akrabasi olmayan , acikcasi bulundugu yere yakin bir tek arkadasi olmayan , bendenizin imdadina Boschta staj yapmaya gelen , ilk gördügümde Alman sandigim , hatta Almancami bu adamla gelistiririm dedigim Metin kardesim yardimci oldu. Yaninda Trabzonlu arkadasi Mehmetle geldiler bir Cumartesi günü. Ömürdene kalsa , IKEA ya ya tek basina gitmek , ordan esyalari almak bir iskence olabilirdi. Onu , arkadaslar geldikten sonra anladim. Saat 13:00 da gittgimiz IKEAdan esyalari saat 18:00 da eve getirebildik hem de arabayla iki sefer yaparak. Adimin 1 euro oldugu bu memlekette Ömürden bu isin altindan kalkabilir miydi ? Hayir tabiki. Ne kadar sükretsem azdir Metin ve Mehmete. Hatta , Almanyada yasamis olmalarindan kaynaklanan , biz Türklerde fazla bulunmayan , planlama kabiliyetlerini taktir ederim , kendi plansizligimi lanetlerim _:)) Metin e bu arada bana hediye ettigi o lüks , tekerlekli , sallanan beyaz koktuk icin tesekkür ediyorum. Keske 6 saat boyunca montajiyla ugrastigim malzemelerin kurulumuna da yardim etselerdi J) 18:00 da basladim gece 01:00 da kan ter icinde bitirebildim. Neyseki su an cok guzel bir odam var…

Genel hatlariyla 1 ay icinde olan biteni özetlemeye calistim. O arada aslinda Istanbulun kardes sehri , kedimi Istanbuldaymisim gibi hissettigim Köln hakkinda birkac cümle etmek isterdim ama bundan sonraki ayrintili gezilerimde anlatirim. Kisaca bahsetmek gerekirse , (yine dayanamadim) , Ren nehrinin ortasindan aktigi, köprüleriyle bana bogazi andiran Köln gercekten Avrupanin enfes sehirlerinden biri. Bu zamana kadar 4 kere ziyaret ettigim Köln e , is kalma derecesinde ciddiye bindigi zaman ayri bir sevdim. Bu arada kaldigim sehrin adi Koblenz, o da Ren nehri kenarinda 150 bin nufuslu bir sehir. Ren nehrine uzanan Alman kösesi görülmeye deger yerlerinden birisi. Ama bundan önceki yazimda bahsettigim gibi , in ve cinin cirit attigi , sabaha kadar top oynadigi sokaklar burda da mevcut.

Almanyadaki su ana kadarki gozlemlerimin ve bundan sonraki hayatimin yorumuna gelince, acikcasi , Ankara ,Istanbul , Bursa gibi yerlerde yerinde duramayan , kipir kipir ordan oraya kosturan Ömürden Sezgin icin buralarda yasam cok da kolay olmayacak. Bir gunde 5 isi hallederken , burda yapacak is olmayinca haftasonlari eve kapanir oldum. Gerci su siralar , 5 donemden beri , Tayvan ve Almanyadan dahi devam ettirdigim yuksek lisansimin son asamalariyla ugrasitim icin , evde oturmak olagan sonuc. 2 aydir bir tezi yazmaya calisiyorum. Herhalde su sikintiyi , bu hafta gidecegim ODTU de atlatabilirsem , bundan sonra daha aktif olmaya calisacagim.

Gurbetci ulkesinden sevgi ve saygilarimla…

Ömürden M.Sezgin

Tuesday, May 08, 2007

Biraz memleket , yeniden yollar…7.seri




Uzakdoğu macerasına başladık, devam ediyor , ha bitti ha bitecek derken sonunda memlekete döndük. Zor karar olsa da , artık düzenli bir hayata , düzenli olmasa da elimizin artık tekrardan para tutması gerektiği sorumlu bir hayata adım atmanın zamanı gelmişti. Zaten çok da özlemiştim , simidi , döneri, kahveyi ve dostlarla yüzyüze sohbeti ... Şubatın 19 unda , tam Çin yeni yılı başlama arifesinde aldım kararı ve atladım geldim istanbula, dediğim gibi artık burda tekrar iş yaşamı başlıyordu.

Başlıktada da dedim ya , biraz memleket sonra tekrar yollar , o işte birazın içini açalım. Ne de olsa uzaklardan gelince insanın daha iyi karşılaştırma şansı oluyor, sürekli görürken alıştığı şeyleri. Önce ulaşımdan bahsedeyim. Malum yeni işimiz ve yeni aldığımız evler aynı yakada olsa da , tam zıt bölgelerde olunca kahrını biz çektik. Hayatımda herhalde üst üste saat sabahın 5 lerinde dikilip otobüslere koştuğum zamanı ilk bu zamanlarda yaşamış oldum. Koş Ömürden koş , kaçtı kaçacak. Ama orada gördüm ki, otobüs şöförleri de az çekmiyorlar. Benim 6:00 da koştuğum otobüsü oralara getirmek için ne kadar yol tepti , saat kaçta kalktı kimbilir.

2-3 vasıta değiştiriyorum her sabah. Bunlardan sonuncusu , belki de istanbulun en uzun otobüs güzergahını tek başına giden 500T. Belki , çoğunuz duydunuz veya binme onurunu elde ettiniz ama bendeniz yaklaşık 1 ay bu otobüslerde seyahatin keyfini sürdüm. Sanki , tekerlekli yatakhane. Bizim durağa geldiğinde acaba binebilir miyim dediğim bu otobüslere , biz her sabah aynı duraktan 10 kişi biniyoruz , sonraki duraktakiler de cabası. Ama içerde öyle güzel bir dayanışma , öyle güzel bir omuz omuza secda var ki, millet birbirine sarıldıkça ayakta uyuyabiliyor. Yer kaptı kaptınız , kapamadınız direklere yaslanıp uyuyacaksınız. Ancak bizim durağa geldiğinde , bizlerde 10 kişi binince içerde tam bir sevgi çemberi oluşuyor ki sormayın. Millet otobüs sallandıkça beraber sallanıyor , birbirine yaslanmış ayakta uyuyor. Şöför , iki arkadaki iki ayaklık yeri gözüne kestirip, “ilerleyelim beyler “ dedi mi, o kenetlenmiş kalabalık hep bir ağızdan arkaya doğtu yürüyor. Tam bir kardeşlik , mutluluk ortamı...:)

Sokaklar, yollar ...İstanbulun belki de en sevdiğim yanı bir vapura atlayıp karşıdan karşıya geçmesi sanırım. Şehirde bile yolcuğu düşünüyorum ya yuh bana artık... Kadıköyden bindi mi vapura ver elini beşiktaş , eminönü.. Geçersin vapurun kıç tarafına , bir yandan şarkını tüttür, bir yandan simitleri martılara savur. Başta bayağı ilginç gelmişti ama alıştım şimdilerde sanırım , martıların havada kapmalarına. Dünyanın en güzel kavuşma yerinde , bir oradan bir oraya uçup, bedavadan J simitleri götürüyorlar.

Memleketi anlata anlata bitirmek kolay mı? Dedim ya yine yollardayım. Şimdi de bir süreliğine, uzakdoğudan da uzun süreliğine yerleşik hayata geçecegim , çok yakında tanıdığımız Almanyaya geldim. Buranın küçük mü küçük bir kasabasında otelde yerleşik hayata geçme pravoları yapıyorum. Ama Ren nehri kenarındaki bu kasaba cennetten bir köşe. Öyle kolay kolay yer beğenen bir insan değilim ama burası gerçekten çok güzel, sakin , sessiz. Herhalde bu sessizlikte ömrüme ömür katarım ...

İki tane arkadaşım oldu gelir gelmez. Ina ve Cini ... İşten çıkar çıkmaz sokakta beraber top oynuyoruz onlarla. Hele geceleri , ben artık yorgun düşünce onlar oynuyor tek başlarına Almanya sokaklarında. Ne biçim kader , insanın bol olduğu yerde , utangaçlıklarından dolayı yanaşamazken , utancın az olduğu bir yerde sokaktaki sakinlikten yakınıyorum ya ne
gariptir. Dünya işte, herhalde herkes kendi ülkesinde huzuru buluyor. Bizmki tam köprü , herkese huzur var burada ...

Neyse , bu zamana kadar ki yazdıklarımdan biraz daha artistik veya sanatsal bir yazı mı oldu dersiniz bilemem ama artık gözlem aktarmaktansa içimden ne gelirse onu yazacağım. Mesajla da atmak yerine bloğa koyarsam ilgilenenler görür kanısındayım. Saygı ve sevgilerimle...


Ömürden

Monday, March 05, 2007

Yeni yerlere yelken açtım..6. seri

Uzakdoğu keşfimin 6. ayını tamamlamış bulunmaktayım ,bu aslında plana göre son ay anlamına geliyor. Yavaş yavaş , tekrar düzene oturma , tekrar iş hayatına dönme zamanı geldi demek oluyor. Peki , bu maceraya veda nasıl gerçekleşiyor, neler yaşanıyor ondan bahsetmek istiyorum bu yazıda.

Öncelikle bu son dönemde , tanıştığım doçent ve girişimcilik dersindeki öğrencilerle beraber yaptığımız ortak çalışmalar hakkında yazayım. Bilindiği üzere bir dönem boyunca burda , Tayvan’ın kaynaklarını nasıl daha iyi tanıtım için kullanabiliriz üzerine çalışmış ve elimizden geldiği kadarıyla bu bölgenin uluslarası firmalarıyla kontağa geçmeye uğraşmıştık. Bu noktada ,Asustan sonra BenQ ve Acer’la da aynı şekilde görüşme ve konuyu onlara da açma şansı yakaladık. Sunumlar , görüşmeler olsun , uzakdoğu iş yaşamı hakkında az da olsa bir bilgi birikimi yakalama şansım oldu. Dakiklikk ve düzen konusunda Avrupalılar kada olmasa da bizlerden de daha iyiler diyebilirim. Çalışma ve sosyal yaşam açısından bizlere göre daha fazla ve yoğun bir yaşantıları var. Bu verimsizlikten dolayı mı yoksa çok çalıştıkları için mi böyledir onu bilemiyorum, ancak toplamda 5 günlük yıllık izin ve ortalama 1200 dolarlık mühendis maaşlarıyla gerçekten ağır çalışma şartlarının olduğu bir gerçek. Bu da , bu bölgede çalışmak ve tecrübe edinmek isteyen kişilere bir bilgi olarak yardımcı olur sanıyorum.

Bu konuda , bana düşen görev ve kariyer açısından fırsat çıktı mı derseniz , açıkcası Çinceyi iyi bilmeden ve de bu ağır şartları kabul etmeden burda çalışmak zor. Ancak yoğun bir şekilde yaptığım başvurulardan birine , tamm askerlik kararı çıkartma arifesinde yanıt alma şansım oldu. Bir akşam , aldığım bir telefonda karşımda ingilizce konuşan ve beni Malezyada görevlendirmek isteyen bir kişiyle tanışma fırsatım oldu. Birçok başvurudan hangisi olduğunu başta anlayamasam da sonradan yaptığım araştırmada , Kuala Lumpur yakınlarında üretim yapan uluslarası düzeyde bir Alman fabrikası olduğunu öğrendim. İnanın son dakika çıkan bu durum beni gerçekten heyecanlandırmıştı. Tayvan’da kalmak belki de en doğrusuydu ama Asyadaki birçok kültürü bir arada barındıran Malezyada çalışmak benim gibi macera meraklısı bir insan için neden olmasın diyerek , finanse ettikleri uçak biletlerini alıp Hong Kong üzerinden Kuala Lumpura unutamayağım bir seyahat yaptım.

İlk önce Cumartesi sabahı yola çıkıp Asya’nın belki de en uluslarası şehir ülkesi olan HongKong a doğru yola çıktım. Taipei Hongkong arası yaklaşık 1,5 saat. Havaalanına geldiğinizde zaten bu uluslararası ortamı hissetmemeniz eldedeğil. Zaten çekik gözlü insan sayısına eşit sayıdaki Avrupalı ve Amerikalılar size bu ortamı direkt gösteriyor. Neyse , planıma göre Hongkongda bir gün geçirmem ve gece yarısı havaalanına tekrar dönüp, orda bir süre yattıktan sonra sabah Kuala Lumpur’a doğru yola çıkmam gerekiyor. Sabah iner inmez , Türkiye dışında her ülkede bulduğum , ancak Hongkong’da belki de bu zamana kadar ki en iyisini gördüğüm hızlı metroyla şehir merkezinin direkt göbeğine indim. Haritasız bu büyük ve dünyanın en yoğun şehrini gezmek muhtemel olmadığı için , önemli yerleri gösteren haritalardan bir tane alıp klasik Ömürden taktiğiyle , yani otobüs ve toplu taşıma araçlarını kullanmadan , sadece yürüyerek şehir gezime başladım. Önce sahile doğru yürüdüm , açıkcası kalabalığın o tarafa gitmesi beni bayağı bir etkilemişti. Hongkong , birçok küçük adadan oluşsan bir yer ancak , iki ana yer merkezi oluşturuyor diyebilirim. Kalabalığın beni sürüklediği yer de bu ikinci bölgesi olan Kowtoon a doğru giden , aynı İstanbuldakileri andıran vapurların kalktığı iskele idi. Yaklaşık 3 aydır deniz hasretiyle , 6 aydır da İstanbul hasretiyle yanıp tutuşan bir insan olarak , bu tarihi vapurlara atlayıp karşı tarafa geçtim. Havaalanında aldığım , yabancıların yoğun olduğu izlenimi , şehirde gezerken aynı şekilde geçerli idi. Ana caddelerden birinde yürürken , bu oranın yarı yarıya olduğu izlenimine kapılmamak elde değil.

Devam ediyorum , yürüme olayı bitmiyor. Esmer , klasik bir ortadoğuluyu andıran yapımız , her zaman müslüman bir grubun beni keşfetmesini sağladığı için burda da , “hallal food” diyerek yanıma yanaşanları yadırgadım diyemem. Aynen beni aldıkları gibi , aralarda , binaların üst katlarında olan Pakistan , Malezya , ve Hint lokantalarına çekip götürüyorlardı. Ama garibime giden , bu zamana kadar hiç bir Türk lokantasına rastlayamadım. Tamam , belki yemekler benzer ama neden şöyle ağız tadıyla bir döner yemeyelim , öyle değil mi? Neyse , pahalı olunca biz yine Mc Donalds’ın yolunu tuttuk.

Tesadüf eseri ,sahilde yürürken kafası sarılmış, kap kara bir hintli beni tutuverdi. Muhabbeti ve keşfetmeyi seven bir insan olmamdan ötürü, seve seve konuşmaya başladım. Malum adamın amacı benden para almak , ama kolay mı? Tuttu ellerimden , önce kağıda birşeyler yazdı , birini bana verdi, diğerini de kendi aldı. 1 ile 5 arasında bir sayı , bir de çiçek ismi söyle dedi. Söylediklerim , adamın kağıda yazdıklarıyla tutumaz mı , inanın hayretler içinde kaldım. Adam da bunu görünce , başladı ‘ kötü ruhlar dışarı , iyi ruhlar içeri demeye ‘ . Neyse fazla uzatmayayım, benden para çıkmayacağını anlayınca , bu sefer tam tersini demeye başlamaz mı ? Kötü ruhlar içeri , iyi ruhlar dışarı . Ha bu arada hala el ele tutuşuyoruz. “Bırak yakamı” deyip yola devam ettim. Yolun devamında , yıldızlar caddesi var. Bruce lee , ve Jackie Jhan gibi ünlü artistlerin çıktığı bu şehirde , bir çoğunun el izinin , büstlerinin olduğu bu caddeyi gezmenizi şiddetle tavsiye ederim. Garip olan bir şey de , evlenenler sanırım buraya gelip fotoğraf çektiriyorlar. Sağımda solumda, 10 larca gelini görünce bu kanıya vardım , eğer toplu belediye nikahı burda da çok yaygın değil ise J)

Neyse , artık ana Hongkong adasına geçme vakti geldi .Karşı taraftan gördüğüm , yüksek yüksek binaların olduğu , trafiğin vızır vızır aktığı bir yerdi. İlk vapurla karşıya geçtiğimde direkt anlaşıldı. Burası diğer adaya göre daha canlı bir yermiş. Soldan akan trafik kafamı karıştırmıştı yine ama , ingiliz vari çift katlı otobüsler, tramvaylar trafiği gerçekten renklendiriyor diyebilirim. Dünyanın en yoğun kentinde , herhalde tek katlı bir ulaşım olsa idi eğer,sanırım trafik haraket etmezdi . Yola devam ederken , bu sefer kalabalığı takip etme gibi bir durum yok , her taraf kalabalık , her taraf renkli. Bir pazara daldım, burda yiyecek alışkanlığı Tayvana göre biraz daha farklıydı. Maymun beyni yenmesi en ilginçlerinden ,hatta Tayvandaki tavuk bacaklarından bile beterJ)

Yola devam ederken , yorulmanın da verdiği isteksizlikle bir hongkongluyu durdurup, “ yav kardeşimbu binalardan başka görecek yer yok mu burda “ diye soruverdim. Asıl görülmesi gereken yerin yanındaymışım da haberim yokmuş. Bu , hongkongu yukardan seyredebileceğiniz mekana çıkan tranvayların kalktığı bir istasyon. Tarif edilen sokaktan döndüğümde gördüğüm kalabalık bu etkiyi zaten yaratmıştı bende. Trene atlayıp tepeye çıktığımda , gördüğüm manzara dehşetti diyebilirim. Amerikan şehirlerinde , görme fırsatım olmadı ama , belki de daha iyisi bir manzara. Okyanus kenarındaki bu dehşet ışıl şehrin , devasa gökdelenleri...Unutulmayacak bir andı benim için.

Hongkong gezisini bitirmeden önce , havaalanına dönüş yapacağım tren istasyonuna giderken , çoğunluğunu çılgın İngilizlerin oluşturduğu bir grubun arkasına takılıp , aylardır görmek istediğim tarz bir mekana geldim. Burası , hongkongdaki yabancı grubun , eğlendiği , çılgına döndüğü , bizim Bodrumdaki barlar sokağına benzeyen bir bardı. Görülmeye değer bir yer, en azından 1 saat insanları uzaktan izlemek size gerçekten keyif verecektir. Ben malum 10 saat yürüyüşün ardından pek de ayakta duracak bir halde olmadığım için havaalanında banklardan oluşacak yatak odamın yolunu tuttum.

Sabah Kuala Lumpur yolculuğu var. Saat 10 gibi Asyanın ,hatta sürekli reklamlarında bahsedildiği gibi “ gerçek asyanın” bu sıcak ülkesine ayak bastım. Yengeç dönencesinden Ekvator yakınına inice , kışın ortasında şortla gezmekten başka çare yok. Sıcaklık 30 derece, bu ısıyı havaalanına iner inmez hissediyorsunuz. İlginç olan , Hongkong’da olduğu gibi burda da, “Burası dünyanın en iyi havaalanıdır” yazılı tabelalar var. Bir tane de biz bastırıp Atatürk havaalanına assak hiç fena olmayacakJ) Neyse , malum mülakata geldik , çıkar çıkmaz karşılayan birisi olacağı söylenmişti bana ama , ben kapıdan çıkar çıkmaz, aynı Türkiye’de olduğu gibi insanlar üzerime hücum edince bakmaya bile fırsat bulamadan ortamdan ayrıldım. Ama kısadan , uzaktan elinde pankart olan insanları da süzmeyi bırakmadım. Adımı tutan esmer adamı bulmam yaklaşık 10 dakikamı aldı diyebilirim. Tayvandan kara kaş kara göz bir adamla karşılaştığını gören şöförün suratını görmenizi isterdim. Herhalde içinden “ bu çinliler nasıl da evrim geçirdiler “ demiştir herhalde. Neyse , yine soldan akan bir trafiğe girerek beni kalacağım otele yerleştirdi. Söylemeden edemeyeceğim, ben mutevazi bir otel beklerken , firmanın benim için Sheraton oteli 32. katta bir oda ayarlaması beni çok fazla onore etmedi diyemem. O gazla adama, sabah 8 de gel ve beni al demem de cabası J)

Sabah atladık arabaya , bana verilen bilgi çercevesinde fabrika 1 saat uzaklıkta ama gittikçe gidiyoruz. Döndük dolandık ,ekvatoral ormanların içine girdik. Yeşillik taşların , kayaların arasında taşarcasına fazla ve gür. Fabrikaya geldik , Almana muhabbet , mülakat , İngilizce muhabbet mulakattan sonra işe alındığımızı beyan ettiler. Kısa zaman olunca , bu tropikal ormanda , fabrika yanında mühendislere verecekleri bungalovları gezdik, yemek yedik, etrafı gördük. Almanların , ve tabiki benim , etrafta bizim kedi köpekler gibi gezen maymunları gördüğündeki yüz ifadesini görmenizi isterdim. Hatta fabrika müdürüne ondan sonra “ ben hep şehirlerde yaşadım , ne yaparım” dediğimde “ biz sanki ormanda yaşadık” demesi olaya tuz biber ekmişti. Neyseki, Almancayı biraz unuttuğumdan böyle bir laf ettip diyerek toparlamam sorunu kısmen de olsa rahatlattı diyebilirim. Neyse , 7 saatlik bir tanışma ve tanıtma merasiminden sonra be tekrar yoluma bakıp , memleket Tayvana doğru yola çıktım, tabiki kafamda birçok soru işsareti ile. Çok güzel, çok harika bir ortam , ucuz yaşam ve Asya’yı deli gibi öğrenme keşfetme şansı da cabası , ama aktif, yerinde duramayan Ömürden’e ne olur maymunlarla o soru işareti işte J Artık maymunlar evrimlerini tamamlayana kadar beklemek düşecekti bana J Neyse, 3 gün içinde 3 havaalanını , 3 ülkeyi hatim ettikten sonra , küçük odama geri döndüm. Bundan sonraki süreç karar verme , düşünme zamanı.

Kuala Lumpur ‘da anlatılması gerekenlerden biri de Petronas Kuleleri. Taipei’deki dünyanın en yüksek binasından önceki yüksek binalar bunlardı. Önünde kocaman bir havuzu var , ve birçok yabancı yerli halk, oturmuş havuzun kenarına ayaklarını suya sokuyor, çocuklar havuza atlayıp çıkıyor. Tekrar hatırlatayım aylardan ocak ayıJ) Müslüman bir ülke olunca etrafta Türkiyeye benzer manzaralar görek mümkün. Yemekler de bizim kebaplara benzeyince keyif ala ala hasret giderdim. Dünyanın en ucuz başkenti olması da cabası tabi. Neyse , yolda gezerken , diğer uzakdoğu ülkelerinde rastlanılan Türk dondurmacılarına rastladım. Anlamadığım , bu bölgede dönercimiz yok , ama Türk deyince insanlar dondurma deyiveriyolar. O kadar ünlü yemeğimiz olayımız varken , dondurma demelerine şaşmamak lazım. Son olarak da , China Town ‘ı ziyaret etmenizi şiddetle öneririm. Gezerken bile , pazarlık yapmakta olan birçok Türke rastladım. Burası , sahte nike, adidasların çok ucuza satıldığı bir kalabalık pazar görüntüsünde. Uzman olduğumuz konu olunca, adamın 45 milyona dediği adidas’ı 20 ye kapatıverdik . Burası , diğer yerlere göre, pazarlık payının fazlaca oynak olduğu mekanmış, ben de ilk defa böyle bir şeye rastladım. Akşam gidilmesi tavsiye edilir, “akşam pazarı” lafı bayağı etkili oluyor.

Şu an İstanbuldayım , yine acil ve radikal bir kararla 19 saatlik uçak yolculuğundan sonra memlekete vardım. Şimdi amaç , bilindik bir Türk firmasının Almanyadaki fabrikasında çok kısa bir zamanda işe başlamak. Öncesinde 4 aylık bir İrlanda görevi olacak. Anlaşılan , Asyanın bir ucundaki adadan , bu sefer Avrupanın ta ucundaki bir adaya geçeceğim. Adalarda hayatı anlayan bir insan olarak çok zorluk çekeceğimi zannetmiyorum ancak, ana karadan ayrılıp farklı ülke olarak kendilerini benimseyen ada mantığını anlamak açısından çok iyi tecrübe olacak. Yakında irlanda ve dönüp dolaşıp tekrar döndüğüm Avrupa anılarıyla görüşmek üzere. Keyifle okuduğunuzu umar ,İstanbuldan sevgiler saygılar sunarım.



Ömürden M.SEZGİN
SAL99' ODTU EM 04'
http://omurdens.tripod.com/


Diğer yazılar için http://omurdens.blogspot.com/
Fotoğraflar : http://www.flickr.com/photos/30863084@N00/
Videolar : http://youtube.com/profile?user=omurdens

Monday, January 22, 2007

我 在 台 灣 學 中 文


我 學 了四 個 月 了 。 我 現 在 住 在台 北 市 。 在 這 裡 有 很多 跟 我 的 國 家 不 一 樣 的 東 西 . 我 在 這 裡 給 你 們 看 我 的 日記 !!!!我 覺 得 你 喜 歡 看 !!!
我是 土 耳 其 來 的。 我 的 中 文 名 字 是 歐 木 丹

Tuesday, January 16, 2007

Chinese Presentation about Turkey

Although Chinese is one of the difficult languages in the world, finally I managed to prepare a presentation and had the chance to present my country by using this language. The main problem was of course the reading problem because of the characters.

Wednesday, January 03, 2007

Uzaklarda geçiyor zaman...5. seri




Merhabalar,

Uzakdoğu keşfimin 5. ayına girdim. Yemekler , insanlar, yeni yerler, yeni bir kültür ve dil derken , ilk günlere göre daha bir alışkın , daha bir normal karşılamaya başladım etrafta olanları. Dili öğrendikçe ve bu küçük adadaki küçük odamda biraz da garip hayata alıştıkça, geçen zamanda çok şey öğrenme, çok şey görme fırsatını buldum. Bu yazıda da , yemekler , insanlar , dil , geçen kurban bayramı ve yeni yıla dair izlenimlerimi aktarmak istiyorum.

Öncelike yemekler tabiki .Bildiğiniz üzere, ilk geldiğim anlarda , yakından tanıdığımız Avrupa ve Amerika yemeklerine göre , yabancı ülkede olmadan kaynaklanan en büyük sıkıntıyı bu uzakdogunun garip görüntülü yemeklerini tanımak üzerine yaşamıştım, hatta 1 ay içinde kiloları vermeye başlayınca endişe içine girmedim diyemem. Şimdi ise yavaştan , kendim bile inanmasam da , lokantaları keşfede keşfede kiloları da almaya başladık. Şimdi sırasıyla bu lezzetlerden bahsedeyim. Favorim , başta tanıdık gelmesinden ötürü, kızarmış pirinç ve yumurta ile hazılanmış, hemen hemen her yerde bulabileceğimiz bizim pilava benzeyen yemeklerdi. En büyük zorluklardan biri de bu küçük pirinç tanelerini çubuklarla yemeyi başarmaktı. Ekmek ve tuzu da kolay bulamayınca, hızlı yemeyi seven biri olarak bu zor durumda kendimi öyle geliştirmişi ki , artık atılan pirinçleri havada çubukla kapar hale geldimJ Neyse, uzman olduğumuz bu noktada, biraz da değişik tatlarla hem aldığımız besini zenginleştirmek adına, hem de keşfetmek adına, lokanta dolu sokaklarda, gece pazarlarında her geçen gün yeni bir yerde yiyerek , yemekleri daha derinden öğrenme fırsatı yakaladım. Yeni favorim Çin Mantısı dedikleri , bizim mantının biraz daha büyüğü ama yoğurtsuz olanı. Tabak içinde 10 adet aldığınızda gerçekten doyurucu , burdaki ekmeksiz yemeye alışanlar için böyle diyebiliriz. Biz Türkler malum , her alanda olduğu gibi burda da biraz abartıya kaçarak , 15 er 20 şer götürünce , restoran sahibi olsun , etrafımızda farklı görüntümüzden dolayı bizlere bakan insanlar olsun şaşkınlıklarını gizleyemiyorlar. Ben de aynı şekilde geri baktığımda , gözlerini aniden çevirip yemek yemeye devam etmelerini izlemek hoşuma gitmiş olsa gerek ki, her seferinde bunu yapıyorum. Bilseler ki , uzakdoguda 5 aydan sonra önümüze içi lavaş dolu 3 tane iskender koysalar nefes almadan yiyeceğizJ)

Neyse çin mantısını yemenin de bir stili var. Ona geçmeden önce kısaca genel lokantaların görüntüsünden bahsedeyim.Önceden bahsettiğim , burda tanıştığım Endüstri Mühendisliğinde bulunan Tayvanlı doçentin vasıtasıyla yemek olayını daha da yakından tanıma şansım oldu. Adeta, buluşmalarımızı sıklaştırdığımız şu günlerde öğreten adam ve oğlu vari , başkentin sokaklarında bir oradan bir oraya gidiyoruz. Ben soru sormaya , o anlatmaya doymadıkça çevrim devam ediyor. Neyse lokantaların çoğunda , sipariş verdiğinizde merkezi bir yerde bulunan büyük tencerelerden ücretsiz sıcak pilavınızı ve yanındaki sebilden soğuk çayınızı aldıktan sonra , hemen yakınındaki raftan kaselerinizi, çubuklarınızı alıp masanızda yemeğin gelişini beklemeye başkıyorsunuz. Mantı benzeri bu yemek , yoğurtsuz olunca katık yapmak adına , kenarlarda bulunan küçük tabaklara , sosları koyarak özel bir karışım yapma şansınız var. Defalarca yapmama rağmen hala daha sosların isimlerini öğrenemedim , ama karışım gerçekten acı bir tat verince lezzet iki katına çıkıyor.( http://www.youtube.com/watch?v=Rl8WikRxZiI ) Neyse mantılar gelmeden , kısaca başka bir gelenekten de bahsedeyim , kalabalık gittiğimiz her yemekte , kişisel olarak yemek istemek yok , herşey yuvarlak masanın ortasına isteniyor. Tabi biz, diğerlerine fazla dokunamayınca genelde mantıların yakınında saf tutup, gözlerimizle diğerlerinin yemelerine fırsat vermeden bitiriyoruz. Yetmezse gizliden tekrar sipariş veriyoruz. Ama çubuk kullanmada bizden ileri toplum olunca geçikmeler de yaşanmıyor değil. Biz sadece mantıya sadırınca şu ana kadar fazla da sorun yaşamadıkJ)

Şimdi de , genelde insanların sabah kahvaltısı niyetine yedikleri yumurtalı pastamızdan bahsedeyim. Genelde sabah erken saatlerde , 5 gibi açılıp , 12 ye kadar hizmet veren bu lokantalarda , hayatımda gördüğüm en hızlı aşçılar çalışıyor. Kadın aynı anda , 5 taneyi hazırlarken bir yandan da bizden siparişleri alıyor. Biter bitmez de yenilerini hazırlamaya koyuluyor. Neyseki bu zamana kadar yanlış yapmadı da afiyetle yedik. Genel görüntüsü ,bizim gözlemenin incesi. Önce kızarmış ocağa bir yumurta kırıyor , ardından pirinç hamuruyla yapılmış yufkayı üstüne atıyor, isteğe göre peynirli , balıklı ve etli hazırlıyabiliyor. Benim favorim ton balıklı olan. Normalde isanlar bir tane alırken , biz burda bir oturuşta 3 tane yiyerek ordakileri de şaşırttığımızı hatırlıyorum. Ne yapalım , ekmek ve tuz olmayınca , bulduğumuz ilk fırsatta stoğa geçiyoruz J))(http://www.youtube.com/watch?v=Js7M__qLwbg )

En garip, bu ortak bir düşünce güvenebilirsiniz , siz de aynı duyguya kapılacağınıza hiç şüphem yok, tavuk ayakları. Yanlış okumadınız , adamlar burda iştahla tavuk bacaklarını mideye indiriyorlar. Hatta , bayanlar arasında genel bir inanç var ki , bu ayaklardaki kıkırdak kadınların yüzlerini güzelleştiriyormuş. Belki de doğrudur, ama görüntüsünün dışında, arkadaş çekirdek gibi çıtır çıtır yerken ürkmediğimi söylesem yalan olur. Görmenizi isterim her tarafta var .

Bu arada değişik bir sokak satıcıları var ki , benden 10 üzerinden 8 aldılar. El arabalarında her çeşitten et, patates , deniz ürününü sunuyorlar. Yapmanız gereken , elinize aldığınız tabağa seçiminize uygun olanları koyup , satıcıdan pişirmesini istemek. Kızgın yağın içerisine seçtiklerinizi attıktan sonra poşetin içinde sunuveriyor. Ha , poşet dedim de , burda yemeklerin poşette verilmesi çok yaygın. Çayı bile poşetin içinden kamışla içtiğimi bilirim. Neyse , bu tarz yerler gerçekten ucuz, Türkiyede elki 5 ekmek arası yapabileğiniz bu çeşit ürünü çubuklarla yedikten sonra iyice doyuyorsunuz.

Yemeklerden biraz sıyrılıp , geçirdiğimiz iki özel günün buraki izlenimlerinden bahsedeyim. Kurban bayramı , aynı ramazan bayramında olduğu gibi bir gün öncesinden kutlandı burda. Bayram sabahı erken kalkıp ,Türkiyede yaşadımız heyecanla camiye gittik. Normalde camide , hristayanlığa ait birşey giremez, öpüşülmez, fotoğraf çekilmez , bağrılmaz gibi uyarı yazıları olsa da içerde gördüğüm manzara beni çok şaşırttı. Dünyanın her tarafından gelen müslümanlarla beraber camide otururken , fotoğraf makinasını her zaman yanında tutan biri olarak tereddüt etmiş olsam da , aniden imamın dijital kamerasını çekip insanları çekmeye başlamasıyla ben de cemaatin büyük çoğunluğu gibi kamerama sarıldım. Teknoloji gelişmiş bir ülke olunca cami içinde o anı kaydetmek isteyenler çok oluyor normal olarak. O anda ben de ünlü bir sözümüzü hatırlamadım desem yalan olur J) Sonrasında , yöresel kıyafetleriyle oraya gelmiş insanlarla tanımasak da bayramlaşmanın mutluluğunu yaşadık.Pakistanlısı, Endonezyalısı, Malezyalısı , Hintlisi , Tayvanlısı , Arabı , Türkü hep ordaydı...

Ertesi gün Türkiyede bayram ve yılbaşı. Burda yılbaşının ayrı bir önemi var. Malum insanlar bir sene boyunca 3 dakikalık da olsa, Dünyanın en yüksek binasındaki havai fişek gösterilerini izlemek adına sokaklara çıkacak , eğlenecek. Bu bilgiyi alınca ,biz de sokaklarda yerlere oturanların yanında yerlerimizi aldık. Öncelikle bulunduğum bölgeden binanın olduğu yere gitme konusu var ki, ben hayatımda bu kadar sıkışık bir metro görmedim. Malum normal zamanda sıkışan metro , o gün , insanların kuyrukta bekleyip trene binmelerine kadar varmıştı. Beklemeden atladık taksiye ama trafik de aynı , şansa oturacak yer bulduk ya ona şükür. Kamera ve makinalarımızı 3 dakika için ayarladıktan sonra geri sayıma başadık bu koca binanın önünde. 5.4.3.2.1.... ve o eşşiz gösteri. Tarifi biraz zor olcak , görmek lazım ama tam saat 12:00 yi vurduğu anda patlamaları görmek , kalabalığın uğultusu altında izlemek çok keyifliydi.( http://www.youtube.com/watch?v=_6Okmksys0s ) Ama yine şunu söyliyeyim , en çok sesi sanırım biz çıkardık , taşkınlıkta da bir numarayızJ) İmrenerek izledim, biz de olsa uğultuyu düşünemiyorum. Bir de olay bittikten sonra insanların direk evlerine dönmek üzere yola çıkmalarını görünce şok yaşamadım değil. Ne oluyor biz daha yeni başlamıştık? Ondan sonra ortam çılgın Amerikalı ve Avrupalılara kalınca döndük bildik görüntülere. Arada sırada , ingilizce konuşmak isteyen Tayvanlıların bize “ hello” diyerek yanaşmaları da cabası , zaten cevabımız biz Türkiyeden geliyoruz “merhabalar”. Coğu belki de nerde olduğunu bilmiyor ama ne kadar tanıtırsak o kadar iyi J))Geceyi sokaklarda insan manzaralarını izeyerek geçirdikten sonra biz de evlerimize daha doğrusu odalarımıza döndük. (http://www.youtube.com/watch?v=feheUYVaqQ4 )

Şimdi sınıfımından bahsetmek istiyorum. Sınıf tam bir “ united colors of benetton” vari, her taraftan insan var. Türkü, Amerikalısı , Japonu , Moğolu, Vietnamlısı, Çeki , ve Guetamalalısı , her renk mevcut. Ancak en ilgimi çeken Japonların ders boyunca sürekli ses çıkartıp heyecanlarını ifade etmeye çalışmaları. Tayvanlı hoca , önemli olmasa da yeni bir konudan bahsediyor , “ aaaaaaayyyhhh” diye bir ses. Başta , ne oluyor desem de , yavaş yavaş alışmaya başladım ama genelde burdaki insanların heyecanlanmaları , utanmaları bir garip. Yani sanki , çok ama çok öenmli bir şey olmuş gibi sınıfta inceden bir ses yayılıyor. Benden başka da kimse garipsemiyor ama ayıp olmasın diye gülmemeye çalışsam da kendimi zor tutuyorum. Açıkcası , diğerleri de yakında Türkler yeni bir konu gördüklerinde gülmeye başlıyorlar derse hiç şaşırmam. En aşırısını , Çince Türkiyeyi anlatmaya çalışırken yaşadım. Uğultu uğultu üstüne, heyecan heyecan üstüne. Sizlere tavsiyem , moral bulmk için Japon tanıdığınız varsa karşısında sunum yapım , çok iyi motive olursunuzJ))

Bu arada , burda bir de seçim dönemini yaşama şansımız oldu. Sokaklardaki gösteriler, ilanlar bizden farklı. Binalar araası afiş asmak yasaklanmış, onlar da yollara bayrak dikerek aşmışlar problemi. Bir de davullarla geçen arabalar , sokak ortasında konuşan adamlar propoganda açısından gereken etkiyiyaratıyor. (http://www.youtube.com/watch?v=uM5lw-gMmn4 )

Kısaca sokaklardaki patlamalardan bahsedip bu yazıyı bitirmek istiyorum. Geleneklerine uygun olarak ölüler anısına sokaklarda ateş yaktıklarından , tanrılara yemek sunduklarından bahsetmiştim. Geçen zamanda , benim için heyecan verici de olsa garip bir olayı da keşfetme fırsatım oldu. Takside giderken , biraz kestirmek için gözlerimi kapatmıştım , ta ki yanı başımda bir patlama duyuncaya kadar. İnanın o an , gittik dedim içimden . Bir dışarı bakarım ki , birkaç kişi sokakta bir şeyler patlatıyor. Bu yine , ölüler adına yaptıkları bir törenmiş. Sonraları odamdaki küçük camdan duyduğumda artık alışmıştım bu gürültülere.

Son bir bilgi , geçen yazıda da belirtmiştim. Çince gerçekten zor, hele bir de yer adları farklı olunca daha bir zorlaşıyor. Yeni örnekler vermek istiyorum. Harry Potter ın adı burda “ Hali Potı “, yani bizdeki “ Hayri Pıtır “ bu bağlamda hiç de komik bir tanımlama değil. Yapılmaması gerekenler olarak da , düğünlerde, yeni ev ziyaretlerinde, doğumlarda kesinlikle tek sayılı para miktarları vermemek. Çift sayılardan , hele 4 sayısı , ölmekle aynı ses tonuna sahip olduğu için 4 ve 4 ün katı asla... Bu arada anlaşıldığı üzere hediye yerine , para verme adetleri var. Hediye alırsanız da sakın ha bir saat hediye etmeyin. Saat kelimesi ton gereği “ölmek” ve “son”un tonlamasıyla aynı.

Yine uzatıverdik yazıyı , paylaşma isteği ve bendeki bu yazma aşkı olunca olay bu noktaya geldi. Buraya kadar gelip de okuyanlara , geribildirimleriyle destek verenlere çok teşekkürler. Yakında yapacağım Çin gezisi planlarına şimdiden başladım. Umarım keyifle okuyorsunuzdur. Bu arada geçen zamanda yukarda bahsettiğim , hocanın ve girişimcilik dersinde önerdiğim bir projenin vasıtasıyla buranın uluslararası firmalarından Asusun yöneticilerine sunum yapma fırsatı buldum. Uzakdoğu iş yaşamını tanımak adına iyi bir başlangıçtı , bakarsınız burda kalma fırsatı bulup daha derinden görme şansını yakalarım. Bu arada yoğun bir şekilde Türkiye ve Avrupa birliği takibi , beni burdan bile olsa Avrupanın en çok takip edilen yorum sitesi “ generation europe” (http://www.generation-europe.eu.com/ ) a Türkiye elçisi olma fırsatını yarattı. Aynı anda Avrupa ve Uzakdoğu keşfi... Yeni yazılarda görüşmek üzere...


Ömürden M.SEZGİN

Diğer yazılar için http://omurdens.blogspot.com/
Fotoğraflar : http://www.flickr.com/photos/30863084@N00/
Videolar : http://youtube.com/profile?user=omurdens